Twitterin Züppeleri ve Diplomalı Üniversiteliler!

                          Kadir Amac televizyon yayınıTwitterin Züppeleri ve Diplomalı Üniversiteliler!

                                                                    Birinci Fasıl

Evet, konuşmak kadar yazmak da büyük bir sanattır. Bu konuda İranlı filozof Sadî-i Şirâzî diyor ki:“Lafta ölçü bilmeyen, edepsizlikte sınır tanımaz.” Aynı hususla ilgili sevgili Kürt filozofu Said-î Kurdî, insanların ezici çoğunluğunu “sûreti me’nûs, sîreti ma’kûs” Yani; dışı “SÜS” içi “PİS!” biçiminde tarif etmiştir.

Acaba biz insanlar, bilinç altımızın gardiyanlarıyla entelektüel zaviyede bir dizi zihinsel egzersizler yapma cesaretini gösterebiliyor muyuz, sesimizi ve düşüncelerimizi avuçlarımızın içinde tutabiliyor muyuz? Peki, ya hayatımızı bir saniye ileri ve bir saniye geri alabiliyor muyuz, insan kimi zaman bir hiçten herşeye ulaşabiliyor mu? Ya da kimi zaman herşeyden bir hiçe düşebiliyor mu?

Bu bağlamda kısaca şunları söylemek isterim: İnsanın düşünce hayatı, iniş ve çıkışlarla doludur. Yaklaşık olarak, hayata karşı önyargılarımız ve yanlış kararlarımızın kökeninde deneyimsizliğin yattığını düşünüyorum: Bilgi insanın düşünce yolculuğunda sürekli değiştiği gibi, tercübe de sürekli kendisini güncelliyor. Örneğin içimden geçenleri yazmasam olmuyor, sesiz kalsam olmuyor, altan alsam olmuyor, maskelerimi çıkarmadan yaşamak ise hiç olmuyor!

                                                                              İkinci Fasıl

Üzülerek belirtmeliyimki bugün birlikte yaşadığımız insanların ezici çoğunluğu gerçek yüzlerini bizden maskelerle saklıyorlar. Çünkü bu tür insanlar hayatın tüm  adresleriyle sorun yaşıyorlar, her mekan ve zaman için farklı maskelerle hayatın şurasında, burasında karşımıza dikiliyorlar, huzurumuzu kaçırıyorlar, hayatın rüzgarları karşısında bir yaprak gibi sürekli savruluyorlar, kendi gölgeleriyle yüzleşmekten korkuyorlar, arketiflerine sığınarak kendilerini avutuyorlar. Örneğin, bu tür insanların en fazla cirip attığı ve yuvalandığı yer  sosyal medya profilleridir. Çünkü sosyal medya onlara inanılmaz fırsatlar sunuyor.

Bilhassa, bir kaç yıl içinde Kürt Milliyetçiliği maskesiyle Facebook, Instagram, Tik Tok ve son olarak  soluğu Twitter Sohbet Odalarında alan bu sokak insanlarından kısaca bahs etmek istiyorum. Evet, yürekleri nar taneleri gibi topluma sevgi serpiştirmemiş, sevgi ve gülme yeteneklerini kaybetmiş, beyinleri bir hardar tanesi kadar iyilik eyleminde bulunmamış ve beyinleri  küçük bir kıvılcım kadar IŞIK üretememiş  bu sokak insanları bu ahvalleriyle twitter odalarında kah devlet kuruyorlar, kah devlet yıkıyorlar(!)

Ne yazıkki, bu insanlar hayatları boyunca bir düzine  kitap okumamış, aileden sevgi görmemiş, toplumun hiç bir tabakasından taktir almamışlardır. Hakeza şikayeten başka hiç bir sermayeleri olmayan, ruhları kirlenmiş, manevi dayanakları zelzele geçirmiş ve bir domuz gibi kendi pisliği içinde devinip duran bu insanlara şunları söylemek artık elzem olmuştur.

Ey Twitter Odaların züppeleri! En iyilerinizin beyin korteksine girdim, beyin çekmecelerinize baktım, burda düşünce adına hiç bir şey göremedim, gözüm ÇÖPLÜĞÜ gördü  ve burnum PİS KOKUYU aldı. Biliyorum sizin derdiniz, bağımsız ve milletperverlik ülküsü değildir! Sizler aziz Kürt milletinin en kötü ve en cahil fırkasısınız!

Kürt halkı için, iyilik yapan ve Kürt davasına başarılar kazandıranlara karşı  tahammülünüz yok. kibir ve kışkançlık yüreğinizi işgal etmiş. Kim ve nefret dalgaları üzerinde sörf yapıyorsunuz. Kürdistan ayetine yemin ederimki; müstemleke devletler size dünyevi gaileler teklif etse; şerefinizi düşünmeden ve arkanıza bakmadan koşar adımlarla gidersiniz. Tam bu noktada büyük İslam filozofu Sadî Şîrazî;  “Büyük işler, küçük insanlara bırakılmaz.” der.

Yazar doğru söylüyor, çünkü bana göre, Kürt davasında üç çeşit insan vardır:

– Büyük İnsanlar

– Küçük İnsanlar

– Çukur İnsanlar

Üzülerek belirtmeliyimki, sizler çukur insan kategorisinde yer alıyorsunuz. Çünkü şu vasıflardan mahrumsunuz: Gerçek bir Kürt milliyetçi az konuşur, çok pratik yapar, milletinin milli birliğini savunur, tefrika dalgalarına karşı, sevgi ve bilgiyle milletine filika olur, düşmanın hoşlanacağı hiç bir kötü sözü kardeşlerine söylemez  ve onların şeref direklerini devirmez.

Keennehum gerçek bir Kürt milliyetçinin zekası parlak, hayatı pırıl pırıl temiz ve disiplinli olur. Bununla birlikte, yaptığı vatan çalışmasıyla Kürt milli hafızasının  şekillenmesinde, kavîleşmesinde başat rol oynar ve Kürdistan’ın ekonomik, kültür, sanat, edebiyat, bilim,spor, konularında gelişmesine ve yaygınlaşmasına katkılar sunar. Kısacası; gerçek bir Kürt milliyetçisi şöyle düşünür ve harekete geçer: Bedenimle, aklımla, ruhumla, yüreğimle, bilgimle, servetimle ve sahip olduğum bütün güçümle vatanım olan Kürdistan’a ve yalın ayaklı halkıma kendimi adıyorum!

Peki, Twitter Odalarında taşkınlık yapan  züppeler ne yapıyor? Spekülatif, ansiklopedik ve yapay zeka bilgisiyle Kürdistan ayetinin  “mümkünül vücûd” olduğunu idia ediyorlar; oysaki Kürdistan Ayeti Arabî’nin sistematikleştirdiği “vahdet-i vücûd”un ta kendisidir.

Bu züppeler, 7/24  Sayın Abdullah Öcalan, onun çilekeş dava arkadaşlarını ve değerli hareketini hedef almaktan başka bir şeyler düşünüyorlar mı acaba? Örneğin,  “Kürt Milliyetçiliği” maskeli bu insanlar Kürt halkının, eğitim ve kültür seviyesinin yükseltilmesi hususunda kafa yoruyorlar mı, bu alanda somut şeyler yapıyorlar mı? Elbetteki Kürtler arasında bozgunculuktan başka hiç bir şey yapmıyorlar: Bunlar o kimselerki sokak yaşamına teslim olmuşlar, çalışmıyorlar, üretmiyorlar, sadece tüketmek ve yırtmak istiyorlar. Bu kötü Kürtlerin ahvali Kuran’da bahs konsu edilen, HZ. Musa ve kavmine ne kadar da çok benziyor: “Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe artık katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın.”demiştiler.

Ey züppeler! Siz yerinizde  oturun, çalışmayın, üretmeyin, keyfinize bakın, erotik fanteziler kurun, transparan düşüncelerinizle Kürt mücadelesine suikast yapın, bol bol şikayet edip durun; Sayın Öcalan ve çilekeş dava arkadaşları da size DEVLET kursunlar ha(!)

Ey züppler! Bu devleti kurmak ve bu devlete  sahip olmak o kadar kolay mı?  Yoksa bizim bilmediğimiz bir şey mi var? Örneğin, “Kürdistan Devleti” MARKETLERDE eşya, emlakçılarda arazı ve tapu dairesinde belge gibi olarak mı satılıyor?

Twiter Odalarında bir araya gelen  SOKAK İNSANLARINA son olrak şunu söylemek istiyorum: Merak edip didişmeyiniz, her birinizin nevrozlarına borderline anlar yaşatacağım. Örneğin; bazılarınız kafasını duvara vuracak, bazılarınız yüzlerine jilet atacak ve bazılarınız altın vuruş iğnesi yapacak! Bu konuyla ilgili son olarak şu düşüncelerimi  paylaşmak istiyorum:  Üretemeyenler sürekli tüketirler, sürekli şikayet ederler ve şikayet çöplüğünü oluştururlar! Sokak insanların adını anarak muhatap olmak, tıpkı pisliğin içinde domuzla güreşmeye benzer. Evet, domuzun pislik ürediği bir yerde onunla güreş tutarsanız, domuzun pisliği size bulaşır ve bu durum domuzun hoşuna gider! Bu düzlemde acaba biz Kürtlere pazuları güçlü HERKÜLLER-boksörler mi, yoksa  beyinleri güçlü olan SOKRATESLER mi lazım?

 

                                                                          Üçünçü Fasıl

Değerli okurlarım! Bana göre üç çeşit düşünce vardır:

– Kölelerin düşüncesi

– Tüccarların düşüncesi

– Ariflerin  düşüncesi

Evet, sevgili okurlarım biliyorum! Biz Kürtler bir Carvantes, bir Kant, bir Hegel, bir Spinoza, bir Haldun, bir İkbal, bir Şeriati, bir Tolstoy gibi büyük düşünce insanlarından yoksun bir milletiz. Değerli okurlarım! Sizce milletlerin kaderini liderler mi, yoksa örgütlü halk kitleleri mi, yoksa güçlü düşüncelerin mimarı aydınlar mı belirler? Tabiki de her üçü de etkildir. Örneğin bir dizi liberal siyaset felsefeciye göre, milletlerin yazgısını liderler belirlerken, bir dizi sosyalist yazara göre ise, halk kitleleri belirler. Misal, Tolstoy’a göre, olayların niteliğini ve akışını belirleyen “Napolyonlar değildir, halk” kitleleridir!

Evet, büyük Rus filozof  Tolstoy doğru diyor, ancak bana göre liderlerin milletlerin kaderini belirlemede çok daha belirleyicidirler. Örneğin İspanya için Loyola, Almanya için Bismark, Wilhelm, Fichte, İtalya için Mazzini, Finliler için Snelman, Yahudiler için Theodor Herzl, Hintliler için Gandi  ve Kürtler için de  Sayın Abdullah Öcalan o derece önemli bir lider.

Sayın Kürt Profesörler, din adamları, avukatlar, öğretmenler, mühendisler, mimarlar, doktorlar, ses sanatçıları, görsel sanatçılar, iş insanları, gazeteciler ve yazarlar! Sizlere de şu soruya açık yüreklilikle yanıt vermenizi istirham ediyorum: Kürtlerin hak arama mücadelesi yalnızca Abdullah Öcalan ve onun çilekeş dava arkadaşlarına mı farz oluyor?

“Yanlız onlara farz değil” diyorsanız eğer, o halde halkınızın hürriyeti için Sokrat, İsa, Musa, Muhammed, Ebuzer, Robinson Crusoe, Miguel de Cervantes, Snelman, Theodor Herzl  gibi halkın içine karışmayı ve ev ev dolaşarak tebliğ etmeyi  ne zaman düşünüyorsunuz?

Doğrusu şu üniversitelerde yetişen ve diploma sahibi olanların ezici çoğunluğu  Kürtlerin hürriyet mücadelesinden ve  Kürt halkının hayatından kopuk yaşıyorlar! Karınları mideleri üstünde, mideleri başları üstünde! Kabadırlar, görgüsüzdürler, ayaştırlar, tembeldirler, üretme yetenekleri yoktur, taklitçidirler, her şeye ve herkese kıskançlık ve kin beslerler.

Bunların beyinleri üniversitede ezberledikleri bilgilerle doludur, fakat sosyolojiye yabancıdırlar, odalarındaki masalara çakılıp kalmışlar, kravatla dolaşıyorlar, paralı memurlar, bunlar aydın değiller, aydın taklidi yapıyorlar; oysaki aydın halkın içinde dolaşan bir kütüphane, bir rahip, bir alim, bir öğretmen, bir peygamber!

Sevgili okurlarım! Gerçek bir aydın, İsa peygamberin havarileri ve Muhammed peygamberin ashab-ı suffe’sı gibi halkın beyin lambalarını yakar ve nar taneleri gibi sevgi serpiştirir. Aydın olmak gösterişli kıyafetler giyinmek veya papyon- kravat -şapka takmak, top sakal ve uzun saç bırakmak, kulaklara küpe takmak, alkol içmek, züppece sokakları arşınlamak ve Tv ekranlarında bacak üstüne atmak değildir. Aydın, halkın öğretmeni ve ülkesinin beynidir!

Ünlü İskoçyalı tarihçi Thomas Carlyle, “kahramanlar” adlı eserinde ” halk kitlelerini cansız bir balçığa benzetir ve o balçığa heykeltıraş eli dokunduğu zaman, büyük bir sanat ve büyük bir lider portresini ortaya çıkardığına işaret eder. Örneğin; tıpkı Sokrat, Muhammed, Napolyon, Sezar gibi.   Bu anlamda yerküremizde FİNLİLERİN kısmetine bataklıklar, taşlar ve yılın 10 ayı kar düştü ve onlar kaderlerine boyun eğmediler  “şeytan şekerliklerini”, park ve bahçelere dönüştürdüler!

Biz Kürtler ise , cennet gibi bir ülkeye sahip olduğumuz halde kısmetimize şeytan, cehennem, yenilgi, ihanet, acı, tefrika düştü ve bilge bir Kürt lider ortaya çıktı,  kader olarak gördüğümüz bu uçurumun kenarından tutup bizi aldı.

Son söz; sevgili Rabbim! Sana iltica ediyorum; eman diliyorum, beni bu iyi niyetimin elinden al, iyi niyetimi kullanan arkadaş, dost, akrabadan koru ve DÜŞMANLARIMA karşı ben kendimi iyi koruyabilirim!

Kadir Amaç-Brüksel