Bahçeli’nin Çağrısı ve Öcalan’ın Yanıtı Yeni Bir Umut Doğurur mu?
Evet, değerli okurlar! İstediğiniz her şeyi hayal edebilirsiniz, ancak düş kurarken uyanık değilsiniz; uyandığınız zaman düşlerinizin gerçekle çok az ortak yanlarının olduğunu fark edersiniz veya gerçekle hiçbir ortak yön bulamazsınız.
Eski fikir hayatımda, çok derin ahlar ve vahlar çekerdim. Bazen karamsarlık ve bazen de nihilizm kâbusu üzerime çökerdi. Örneğin, 35 yıl önce, gerçek bir Müslüman’ın asla yalan söylemeyeceğine ve mal-mülk biriktirmeyeceğine inanıyordum. Şimdi ise bir Müslüman’ın da herkes gibi bir insan olduğunu, herkes gibi dürüst olmayan davranışlarda bulunabileceğini, herkes gibi yalan söyleyebileceğini, herkes gibi çıkarlarını öncelediğini, herkes gibi bencil olduğunu ve mal-mülk biriktireceğini biliyorum.
Yani düşlerimi hatırlamadığım bir yere bıraktım, artık karamsar değilim, hep uyanığım ve hayatımın her saniyesini gerçekle geçiriyorum.
Artık devletlere, toplumlara ve insanlara kuşku gözüyle bakmıyorum. En kötü devlet, en kötü toplum ve en kötü insanın hiç beklemediğimiz bir anımızda bize harika bir iyilik yapabileceğini umut etmeliyiz ve iyimserliğimizi korumalıyız.
İran dini lideri Seyit Ali Hamaney’in 1991 yılında Türkçeye çevrilmiş Sabır adlı bir kitabını okumuştum. Ve uzun yıllardan sonra aynı kitabı 2021 yılında bir sebepten dolayı tekrar okuma gereği duymuştum. Kitap, sabır stratejisi’nin çözümlemesini yapıyor. Çünkü sabır stratejisi, iyimserlik ve realizmle alakalıdır. Ve artık benim stratejim budur ve bu sabır stratejisinin hayatımda bana harika bir adrenalin yaşattığını itiraf edebilirim. Çünkü yaşamın bazı dönemlerinde uçurumun kenarına dek yaklaşıp tam da düşecekken, durmayı çok severim ve uçurumun milimetresinde adrenalin bana harika anlar yaşatır. Kur’an’dan yaklaşık olarak şöyle bir ayet aklıma geldi: “Hani, bir uçurumun kenarındaydınız; düşmandınız, uçurumdan sizi aldı ve kardeş oldunuz!”
Tam da şimdi, Kürt lider Abdullah Öcalan, Kürtleri ve Türkleri bu uçurumun kenarından sevgi ve barış elini uzatarak kurtarmak istiyor. Yaklaşık olarak, Recep Tayip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’de aynı eli uzatıyorlar. Her üç lider “temelde değil, tümüyle kardeşiz” diyorlar. “İki kardeş arasına sokulan bu fitne ateşini” söndürmek için su dökmek istiyorlar. Bu iki kardeş halk bin yıldır birlikte yaşadıklarını, kanlarının birbirlerine karıştığını, iki kardeş arasında yaşanan 40 yıllık savaşın “büyük bir budalalık” ve “bizim birbirimize düşman olmamız ne saçma bir şey” diyorlar! İki halkın her konuda eşit haklara sahip olmasını ve “güçlü ve demokratik bir Türkiye” dönemini başlatmak istiyorlar. Türk ve Kürt annelerine “artık evlat acısını yaşatmamak” için el ele tutuşuyorlar, Türk ve Kürt halkına “barışın ve kardeşliğin sözünü” vermek ve ‘‘Artık yeter! Yeter! Yeter!’’ diye haykırmak istiyorlar!
Her üç lidere bu barış mesajlarından dolayı bir Kürt fikir insanı olarak teşekkür etmek istiyorum ve zat-i alilere şu ibret verici hadiseyi hatırlatarak tarihin huzurunda, her iki halkın evlatları tarafından, savaş suçlusu ve kardeş katili olmakla mahcup olmalarını arzu etmediğimi belirtmek istiyorum.
Eski Sovyet Rusya da 20. Komünist Kongresi’nde Stalin’in işlediği suçları, Kruşçev salonu hınca hınç dolduran kalabalığa açıklarken Konuşmasına şöyle başlamıştı:
“Sevgili yoldaşlar! O gün ne oldu hatırlıyor musunuz?” dedi. Salonun arkasından bir ses şöyle haykırdı “Ve o zaman siz neredeydiniz, yoldaş Kruşçev?” dedi. Kruşçev, karşısındaki yüzleri inceledi ama bu sözleri kimin söylediğini bulamadı. Salonu büyük bir sessizlik kaplamıştı ve Kruşçev salonun sessizliğini şu soruyla bozuyordu: “O soruyu soran cesur insan kimdi?” dedi. Soruyu gene korkudan kimse yanıtlamayınca, bunun üzerine Kruşçev, “şimdi senin bulunduğun yerdeyim yoldaş!” diye bağırdı.
Sevgili Türk ve Kürt halkları! SAVAŞ YIKIM, ACI, ÖLÜM ve KÖTÜLÜKTEN BAŞKA HİÇ BİR ŞEY değildir!
Sevgili Abdullah Öcalan, Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin yaptıkları barış, kardeşlik ve iki kardeş halk arasında yeni bir “Toplumsal Sözleşme” çağrısına GÜÇLÜ bir destek vermeliyiz.
Dilimizi ve üslubumuzu değiştirmeliyiz! Türk halkı içinde, çok değerli fikir ve bilim insanları var! Onların bu yeni paradigmaya destek çıkmaları gerekiyor. Televizyon spikerleri ve gazeteciler her üç liderin çağrılarına kulak vermeli ve yeni sürece katkı sunmalıdırlar! Son olarak, 40 yıldır her şey denendi ve sonuç ortada.
YETER!
YETER!
YETER!
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!