Altan Tan’a Mektup
Sayın Altan Tan!
Mektubuma başlamadan önce zat-ı alinize, günah ve suçlarımla ilgili bir kaç paragraf yazmak istiyorum. 1985-1999 yılları arası; İslamcılık yaptığım yıllardır. Bu yıllarda İran, Lübnan- Hizbullah, Filistin-Hamas-Cihad, Mısır-İhvan,Urvet-ül Vuska, Selam, Girişim, Haksöz, Vahdet, Tevhid, Yeryüzü, Ehlibeyt, Zehra, Med Zehra, Nubihar, Milli Görüş, Mealciler, Medrese Meleleri, İslam’i Hareket, Menzil, İlim ve benzeri onlarca İslamcı çevre ile tanışma fırsatım oldu.
Daha doğrusu bu çevrelerden insanlarla sohbet ettim, arkadaş oldum. Sabahlara kadar Kuran, Sünnet, İcma, Kıyas, Şura,Tebliğ, Cemaat, Ümmet, İmamet, Velayet, Hilafet, saltanat, devlet, devrim, “dar’ül-harp” ve “dar’ül-İslam” kavramlarınıtartıştık.
İbn Kesir – Tefsiru’l-Kur’an, İbn Kayyim el-Cevziyye – Bedai‘u’t-tefsir’i, Elmalılı Hamdi Yazır Hak Dini Kuran Dili, Mevdudi Tefhimu’l-Kuran, Seyyid Kutup Fî Ẓılâli’l-Ḳurʾân, Muhammed Abduh Menar Tefsisi, Allame Muhammed Hüseyin Tabatabai – El Mizan Fi Tefsir-il Kur’an, Muhammed Hüseyin Fadlullah – Min Vahyi’l Kur’an tefsirlerini okudum, ders aldım ve ders verdim.
İslamcılık yaptığım bu süreçlerde hiçbir İslamcı lidere, devlete, gruba, cemaate, herhangi bir siyasi partiye, legal yada illegal düzeyde ne biat ettim ve ne de üye oldum. Tam da bu noktada kendim için şunu söylemek istiyorum.
Yaşamım boyunca hatta bugün de, İslam veya Kürtlük adına sevgili ülkeme ve yalın ayaklı milletime bir hardal tanesi kadar zarar verdiğimi gören ve bilen kim varsa lütfen konuşsun, lütfen yazsın beni! Beni böylesi bir durumda yazmalarının hem insani, hem İslami ve hem de Kürdistani bir görev olduğunu düşünüyorum. Beni tanımayan bir dizi cahil ve görgüsüz din adamlarına, yazar, gazeteci ve siyasetçiye de şu söylemek istiyorum: Kalemimi bir devlet kadar güçlü buluyorum.
Sayın Altan Tan!
İslamcılığı bıraktıktan sonra sol, liberal, demokrat
ve anarşist yazarların kitaplarını okudum. Özellikle Karl Marx, E. Durkheim ve Weber sosyolojisini iyi anlamak için sistematik ve karşılaştırmalı okumalar yaptım. Şimdi ise daha çok postmodern yazarlarla ilgileniyorum. Anthony Giddens, Andrew Heywood, Carl Schmitt, Michael Roskin, Zygmunt Bauman, Slavoj Zizek gibi postmodern filozofları okudum, okumaya da devam ediyorum.
Geriye kısa bir yolculuk yaparak bazı şeyleri zat-ı ali-nize hatırlatmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, Türk Devletinin resmi antagonizmasını 20 yıldır temsil eden ve yöneten Erdoğan ve İslamcı-Mehmet Akif Ersoy fırkasıdır.
Ersoy ve Mustafa Kemal Atatürk çok samimi iki dosttu. Bu iki mutaassıp isim, Kürt milletini “İslam kardeşliği” mefkûresi adına aldatarak, modern Türk devletini kurdular. Sonunda Şeyh Said efendinin idam kararını Mustafa Kemal Atatürk verecekti. Dostu Mehmet Akif Ersoy’un ise editörlüğünü yaptığı Sebul – ur Reşat’ın, 15. 06. 1925 tarihli sayısında “Vatanımızı Bölen Şakiye İdam!” manşetiyle, Kürdistan ve Şeyh Said meselesini şekavet olarak haber yapmaktan imtina etmeyecekti. Bu nokta üzerinde biraz te- fekkür etmenizi tavsiye ediyorum.
Sayın Altan Tan!
Şimdi bizim döneme gelelim. Seksenli ve doksanlı yıllarda Türk devletine “Tağut” ve “dàr-ül-küfür” diyen İslamcıya da dindar fırkanın neferleri bugün “Uhud Okçuları” gibi mevzilerini terk etmiş durumdalar. “Dàr-ül-küfür” dedikleri T.C’ nın meclisinde ya da devlet bürokrasisinin farklı kademelerinde Milletvekilliği, Bakanlık, Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı, Özel Kalem Müdürlüğü, Mali Danışmanlık, Genel Müdürlük, Bölge Genel Müdürlüğü, Diplomatlık, Büyük Elçilik gibi makamlara gelerek ihale peşinde koşuyorlar.
Evet, dünyevi gaileler peşinde koşan ve itibar dilenciliğine avuç açan Kürt İslamcılardan biri de hiç şüphesiz de zat-ı alinizdir! Ha bu arada Yalçın Akdoğan ile beraber, hayâ ve ar damarları yırtılmış, tam bir ASALET İFLASI yaşayan Mehmet Metiner’i de unutmuyorum. Çok daha önemlisi her üçünüze de çok büyük emekleri olan sevgili İzzettin Yıldırım’a ihanetinizi ayrıca bir köşeye not
ediyorum.
İşte Kürt İslamcı-dindarların, ahval ve şeraitleri kısaca budur. Bunların en büyük alamet-i farikası Kürdistan özgürlük mücadelesine düşman, müstemleke devlete dost olmalarıdır. Bunlar kolonyalist efendilerine saygıda kusur etmezler. Koltuk ve mevki kapma hırsları yüksektir. Yarım asırdır mücadele eden Kürt özgürlük hareketinin ve yurtsever Kürt halkının verdiği ağır kayıplar ve ödediği bedeller onlar için sadece ganimettir. Rahatlarına çok düşkündürler. Mideleri başlarının başları midelerinin üzerinde olur. İblis gibi kibirleri, tilki gibi ahlakları vardır. İslam’i temayülleri ve tasavvurları Kâ’b el-Ahbâr, İslam’i cihad anlayışları İbn-i Mûlcem, hak ve batıl karşısındaki şahitlikleri Musa el-Eş’ari gibidir. İnanç dünyaları yamuk, amel kozaları çürüktür.
Sayın Altan Tan!
Dün TV’lerde ve sosyal medyada eski partiniz HDP ve eski genel başkanınız Demirtaş ile girdiğiniz çirkin polemiği görünce 37 yıllık siyasal geçmişiniz gözümün önünde canlandı bir an. Bu 37 yıllık; düşünce ve siyasi ajandanızın kısa özetini halkıma anlatmak benim için farz oldu.
23 Mart 2023 tarihinde resmi Twitter hesabınızda aşağıdaki şu sözleri sarf ederek ne kadar problemli, HUYSUZ, gerilimi seven ve hodbin bir karakter olduğunuzu fazlasıyla kanıtladınız. “Kobani davasında Selahattin Demirtaş ile birlikte ömür boyu hapisle yargılanıyorum. İki defa gözaltına alındım. Tüm ifadelerimin arkasındayım. Bazı şerefsizler her zaman yaptıkları gibi Demirtaş aleyhinde ifade verdiğimizle ilgili yalanlar uyduruyorlar. Her cümlemiz mahkeme kayıtlarında mevcut. Avukatlar satır satır servis edebilirler. Demirtaş’ın çözüm sürecindeki politikalarına katılmamama rağmen onun hukukunu korumak benim insanlık görevim gereğidir. Ey alçaklar Kürt siyaseti içinde beş tane Altan Tan olsaydı bu durumda olmazdık. Değerlerinizin kıymetini bilmiyorsunuz, bari soytarılık
yapmayın. Tekrarlıyorum: Tüm ifadeleri yayınlayın!”
Sayın Altan Tan!
Şimdi amel defterinizin sayfalarını yavaş yavaş çevirelim ve değerli halkımızla birlikte bakalım; Dediğiniz gibi kim “şerefsiz”, “alçak” ve “soytarı”dır! Biraz onu irdeleyelim. 1984-1985 yılları arasında Ankara Keçiören Belediyesi’nde ırkçı ve Kürt düşmanı Melih Gökçek’in başkan yardımcısı olarak görev yaptınız. 1987 senesinde Refah Partisi’ne girerek partinin “Güneydoğu” müfettişi oldunuz. Daha sonra değerli(siz) kadim dostunuz Mehmet Metiner ile ortaklaşa Ekim 1985 ile Eylül 1990 yılları arasında radikal İslamcı bir çizgiye sahip Girişim dergisini çıkardınız.
Bu dergi ile elde ettiğiniz popülarite ikinizi de 90’lı yılların yükselen iki yıldızı yaptı. 1991 yılında Refah Partisinden istifa ettiniz. 1993 yılında Aydın Menderes tarafından kurulan Büyük Değişim Partisi’nin genel başkan yardımcılığı makamına oturdunuz. Bu parti kendisini feshettikten sonra Menderes ile birlikte Demokrat Parti’ye geçtiniz. Daha sonra siz HADEP’ de PM üyeliğine geçerken, biricik dostunuz Mehmet Metiner ise aynı partide genel başkan yardımcılığına tıpkı bir sırtlan gibi sıçradı. Bu “SIRTLAN MESELESİ”ne de daha sonra değineceğim.
Devam edelim! Siz; HADEP’in devamı olan HDP’de iki dönem vekillik yaparken dostunuz Mehmet Metiner ise AKP’den vekil oldu. Ayrıca Yeni Zemin, Demokrasi, Yeni Gündem, Yeni Şafak, Zaman, Özgür Politika, Star gibi gazetelerde de köşe yazarlığı yaptınız.
Sayın Altan Tan!
Hâsılı kelâm her ikinizin kısaca CV’si kronolojik olarak şöyle: Birlikte Girişim ve Yeni Zemin dergilerini çıkardınız. RP`ye girerek siyaset yaptınız ve RP`den birlikte ayrıldınız. Bu süreç Menderes`in partisi Büyük Değişim Partisine aynı şekilde birlikte girip ayrılmanızla devam etti. Belediyelere girip ayrılmanızda aynı şekilde bir seyir izledi. Sen; Melik Gökçek`in yardımcısı olurken dostun Mehmet Metiner de Erdoğan`ın danışmanı oldu. Bu görevlerinizden de
birlikte ayrıldınız. Sonra birlikte Hadep’e girdiniz ve birlikte Hadep’ten koptunuz. Dostun Metiner Erdoğan’dan özür dileyerek AKP’ye dönüş yaptı sen ise HDP’ye geçtin. Bu kez tek başına HDP’den ayrılıp Saadet Partisine geçtin ve eski dava arkadaşın Metiner’le ipleri tam kopardın. Görüldüğü gibi, dindarlık muhafazakârlık ve Kürtlük maskesiyle kapısını çalmadığınız ve sinsice içine girip yuvalanarak günah işlemediğiniz yer kalmadı. Günahların ve basitliğin gün ışığı gibi ortadayken, Kürt siyasetinin sana verdiği değeri birçok gerçek Kürt yurtseveri ve aydınına vermediği bu süreçlerde sana tanıdığı bunca şansa rağmen; “Ey alçaklar Kürt siyaseti içinde beş tane Altan Tan olsaydı bu durumda olmazdık. Değerlerinizin kıymetini bilmiyorsunuz bari soy- tarılık yapmayın.” sözleriniz milyonlarca yurtsever Kürt’ün gönül dünyasına yöneltilmiş mızraklı bir suikast olmuştur.
Tam bu noktada siyasi atraksiyonlarınız Amr ibn al-’As’a, teolojik refleksleriniz Musa el-Eş’ari’ye ve oyalama taktiğiniz Habeş Kralı Necaşi’yi kıvrak zekâsıyla ikna eden Güney Yemen valisi Ebrehe’ye benzetsem de bu örneklerin tam olarak kişiliğinizi tasvir edemeyeceğini düşünüyorum. Daha çok kişiliğinizin testosteron hormonlarını sırtlanın hormonlarına benzetiyorum.
Bana göre bu mektubumun ana konusu, karakter ve asalet meselesidir. Farklı bir ifadeyle de aslan ve sırtlan meselesidir. Bu iki hayvan türü birbirlerinin baş düşmanlarıdırlar. Sırtlanlar gerçekten de “Afrika düzlüklerinin çöp kamyonu gibidirler. Şarbondan delik deşik olmuş, leş gibi kokan bir hayvan ölüsünü midesine indirdiği halde asla hastalanmayan” itici ve tiksindirici bir hayvandır.
Sayın Altan Tan!
Sudanlılar’ın güzel bir atasözü vardır: “Cennete giden tek yol, sırtlanın midesinden geçer.” Romalı doğa bilimci sırtlanın hermafrodit olduğunu, tıpkı sizin gibi, adamına göre, duruma göre, havaya göre, mevsime göre cinsiyet-fikir-inanç değiştirebildiğini söyler. Hermafrodit kişilikler hem doğada ve hem de siyaset arenasında çift cinsiyetli sümüklü böcek, salyangoz veya solucan olabiliyorlarmış! Oxford Üniversitesi’n de zooloji yüksek lisansı yapmış olan “Hayvanlar Âleminden Uygunsuz Gerçekler” adlı kitabın yazarı Lucy Cooke’in büyüleyici kitabında geçen şu sözler aklıma geldi. “Sırtlanlar hem leşleri hem kendini yiyen, yavrulayan ineklerin peşine düşen, arkadan ısırıp sakatlayan, gece uyurken yüzünü ısırıp parçalayabilecek, acı acı uluyan, sürüsüne hizmet eden, pis kokulu iğrenç, çenesiyle aslanın bıraktığı kemikleri kıran, göbeği yerlerde sürünen, kahverengi düzlükte uzun adım koşan, ardına baktığında yüzünden melez bir köpeğin zekâsı okunan çift kişilikli SIRTLAN.”
Tüm araştırmacı yazarlar ve benim gibi deli felsefeciler sırtlanın cesur olmadığı konusunda hemfikirdirler. Öyleki Goethe demiş ki “Korkak insanlar kendilerini güven- de hissedince etrafa tehditler savururlar.” Tıpkı National Geographic belgeselinde izlediğim sahne gibi: Zebra ölüm karşısında şerefini korurken sırtlanlar sinsi, acımasız ve korkak görünüyorlardı.
Sana söylenecek daha çok şeyler var ama ben mektubumu kısa keseceğim. Biliyorum, söyleyeceklerime mustekbirleneceksiniz, yumruğunuzu havaya sallayacaksınız, öfkeniz ve kibriniz zirve yapacak ama olsun. Bu mektup Kürt tarihe not düşücek!
Kadir Amaç
25.03.2023/Bürksel
1win bet